Argumentum Ad Ignorantiam

1

Her düzeyde öyle bir kötü bir dönemden geçiyoruz ki insan bazen, gerçek üstü bir laboratuvarda kavramlar üstü bir deneye malzeme olduğunu düşünüyor.

Burayı kapattıktan sonra satrançla ilgili bir iki mecrada yazılanları izledim, sonrasında dün, aşağıda yazacağım konuya temas eden başlıkları görünce, birkaç kelam etmek istedim.

Umarım hukuksal tarif üzerinden yazacağım şu satırlar bir nebze toparlayıcı olur.

1 – Atalık’ın yazısında bahsi geçen dernek elbette SGD, bunda dernek yöneticileri dahil hiç kimsenin tereddüdü yok.  Zaten bugün yarın cevaplar gelmeye başlar.

Ancak Atalık’ın yazısında 8,000 civarında üyeye sahip olduğu belirtilen dernek, kolayca anlaşılacağı üzere Galatasaraylılar Derneği (Cemiyet).

2 – SGD, amorf bir dernek.

Herhangi bir programı, amacı, manifestosu ve alt yapısı yok. Benim gördüğüm tek amacı başkanı bir posta getirmek, ama o dahi sanırım bunun ne olduğunu bilmiyor. Ortada sürekli veli ve çocuk lafı geçiyor ama farkındaysak hikâyesini okuduğumuz tek bir çocuk yok. Daha çok babaanneleri yaşındaki insanların 4 cümlelik propaganda yazılarına maruz kalıyor insanlar.

Derneğin insan kaynağı da yok.

Ben durumu salt zavallılık olarak nitelendirmiyorum zira aşağıda yazacağım gibi mesele akıl fikir fukaralığından daha üst boyutta, vakanın fazladan bir “hukuk” sorunu da var.

Bu sebeple zavallılık tanımından farklı olarak burada cehalet, kendini üstün addetme, kötüniyet ve meşru olmayan eylemlerden kombin bir tür “Argumentum Ad Ignorantiam” hal sözkonusu.

Yani her argümanı, her cevabı, cehaletten alan bir yapı. Bu da bilerek veya bilmeyerek ağır hukuk ihlalleri doğuruyor. Bilmiyorum kaç kişi bunun farkında?

(Argumentum Ad Ignorantiam, kaba cehaletin genel kabul veya kanıt olarak sunulduğu bir çıkarım. En bilinen formuyla “ben bilmiyorum, öyleyse yoktur” ya da “bizden önce Türk satrancı yok” demek gibi).

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Mesela bu dernek 2 yılda Türk satrancının ana gövdesi olduğunu iddia ediyor.

Doğru, çünkü İSD 2018 Aralık’ta kuruldu.

1980’lerde liselerarası Türkiye birincilikleri Atina’da yapılıyordu. İzmir’de, Ankara’da, Adana’da, Samsun’da, Kocaeli’nde satranç dernekleri yoktu, o yıllarda taş baltayla impala avlayıp, 1 aylık et tedariki ile evi idare ediyordu bizim peder. Kafamıza uçaktan Coca Cola şişesi henüz düşmemişti.

Bu ülke Hayfa’dan, Tripoli’ye, Havana’dan, Malta’ya kadar hiç satranç olimpiyatına katılmadı, hayırlısı ile Mukaddes abla organize ederse önümüzdeki sene katılacak.

Mümin Boysan’ı biz uydurduk, Nevzat Süer 25 yıl sudoku kitabı bastı, İlhan Onat sanat tarihçisiydi, ülkede yazışmalı satranç SGD kurulduktan sonra başladı,  Suat Atalık dünyanın en ünlü turnuvası Corus A’ya bu sene okullar kapanınca gidecek.

Yahu bu ülkede satranç adına geçmişte birçok şey eleştirilebilir belki ama argümanı “Türk Satrancının gövdesi biziz, iki yıl öncesine kadar bu ülkede satranç yoktu, biz geldik oldu” diyen bir yapıya, önce 64’e kadar dörder dörder sayıp sayamadığını sorar insanlar.

3 – “Dernek” Türk hukuk ve siyasi geleneğinde yeri ve adı çok büyük bir kurum.  Bugün ciddi siyasi ve tarihi her hareketin arkası bir derneğe gider, İttihat ve Terakki Hareketi gibi. Bugünkü iktidar bile Milli Görüş Hareketinden ve onun bünyesindeki irili ufaklı derneklerden mülhemdir.

Bunun yani dernek denilen yapının özelliğini lütfen çok iyi bilelim, dernek çok ama çok ciddi bir yapıdır, şaka değildir. İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, hatta yerine göre Dışişleri Bakanlığının denetiminde olan çok sert bir sistemden bahsediyoruz.

SGD Başkanı geçen gün bu derneği, Türk Satrancının Tükoder’i ilan etti, bir de slogan patlattı 🙂 .

“Tüketici dernekleri tüketicilerin hakkını korur. Satranç Gönüllüleri Derneği’ de satrancın ve satranççıların hakkını korur!”

Tüketici Haklarını Korumak amacıyla Tükoder, kökü 1990’lı yılların başına giden, 1998 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Kamu Yararına Dernek Statüsüne alınan, Yargıtay’da onlarca içtihatı değiştirmiş, tüketici yararına bankaların hatta bankacılık sisteminin canına okumuş bir gönüllü dernek.

Bugün bankalar hesap özetlerine hizmet bedeli yansıtamıyorsa bu derneğin gönüllülerinin açtığı onlarca emsal dava sayesinde bu sonuç elde edildi, kim bilir kaç yıl, kaç uzman bunun üzerinde çalıştı?

Tüketiciyi Koruma Derneğinin her ilde ve onlarca ilçede şubesi var.

Herhangi bir siyasi partiden daha fazla yerel örgütlenmeye sahip, en az 300 gönüllü avukatın (barolardan alınan özel izinler çerçevesinde) tüketiciye ücretsiz servis verdiği bir yapı. Tek bir örnek vereyim, halkı dolandıran “devre mülk sistemi” bu dernek sayesinde yıkıldı.

Bugün Rekabet Kurumu, Bakanlıklar, muhalefet dahil siyasi partiler, sıradan vatandaş hatta Cumhurbaşkanlığı, bu dernekten görüş alıyor.

1

Ne güzel değil mi? 2 yılda bir facebook grubu kur, satrancın s harfi ile ilgisi olmayan, çoğu cümle kurmaktan aciz bir sürü insan kafadan atarak yazılar girsin, tele tubbieler gibi birbirinizi aralıksız tekrarlarla ve nefessiz övün, sonra bir sabah yataktan kalkınca hepimiz sizin Türk satrancının Tükoder’i olduğunuza inanalım.

Harcırah ile ilgili tek bir yazı okumak istedim geçen ayların birinde, bir kişi “haciraf” diğeri “harcıyah” yazıyordu, artık üçüncü yoruma korkudan bakamadım.

4 – Bu cehaleti kabullenmek kolay değil, büyük format atacaksınız veya çok çalışacaksınız. Ya da en kolay yolu seçip, kendinize sürekli telkin vererek bir şeylerin gövdesi olduğunuzu ilan edeceksiniz.

Ben de Roma Hukukunun gövdesiyim ama sıkıntı şu, Jüstinyen’in bundan haberi yok 🙂 .

Neyse ki tıp gelişen bir bilim, buna ayıracağı bir alt dalı mutlaka vardır, ama sürekli zikir çeken dervişler gibi binlerce kez verilen bu iç telkine iman etmek, makul insanlara zarar.  Biraz susun kardeşim, cehaletin radikalizmi bir yere kadar.

Neticede bir facebook grubusunuz, bu kadar havaya girmeyin. İkinci el donanım satan bilgisayarcı çocuklar çok daha somut gruplarda halka daha yarar işler yapıyor.

Hiçbir eyleminiz yok, dilekçe yaz deseniz devrik cümle kurmadan 4 satır yazacak kadronuz yok, birisi bayan sporcu sayısı üzerine konu açmak istiyor, sadece 10 satırlık yüzeysel bir yazı yazacak, başlığı “Entersan Rakamlar”.

Evet, bir şeyler yazmak istiyor ama başlığın ilk kelimesini yazamıyor.

Bu tuhaf ve amorf güruhun satranç üzerine yayınlayabileceği tek bir bilimsel makalesi yok, asla olamaz çünkü tek bir akademisyeni, hukukçusu, profesyonel satranççsısı, geçmişi, dahası bu işe saygısı yok. Tinky-Winky, Dipsy, Laa Laa ve Po…

a1

5 – TSF yönetiminin eleştirildiği ne varsa, bu grup onun kötü bir replikası.

TSF Başkanı satranç bilmiyor, yabancı dil bilmiyor, örneğin bir satranç dergisine abone değil, ev hanımı, oğlunun geçmişte satranç oynamış olması dışında hiçbir referansı yok.

Peki, bunu eleştiren Derneğin başkanı kim?

İstanbul Satranç Derneğinden kaç kere içeri girmiş, kaç turnuvada oynamış, mesleği, uzmanlığı ne? Tıpkı TSF başkanı gibi onun da referansı çocuğunun satranç oynamasından fazla bir şey mi? Ne ?

Bir yerde derneğin onbinlerce üyesi olduğu yazıyor, gerçekten bunu yazan onbin kavramını mı karıştırdı diye insan düşünüyor, çünkü sıralama onlar yüzler binler diye gider, benim bildiğim 16 üye en fazla onlar basamağında. E onbin üyeniz olsa zaten başkanın eşini derneğin yönetim kurulu yedek üyesi yapmazsınız.

Derneğin web sitesindeki ana yazının başlığı “Antalya’da çocuk populizminden rantçılık ve para sömürüsü”. Yazının ilk paragrafı şöyle:

“Türkiye Küçükler ve Yıldızlar Satranç Şampiyonası adı altında on yıllardır sıfır UKD’liler dahil satranç bilen, bilmeyen herkesten Antalya’da çocuk popülizmi üzerinden yapılagelen rantçılık ve para sömürüsünden nemalanan, yetmedi yine satrancı bilen, bilmeyen aynı çocukları hemen arkasından Türkiye Kupası’na çekip rantçılığa devam eden sistem kurucunun yağlı kapısı olan “Antalya Otel Turizmi Satrancı” bu yılda Antalya’da 2600 çocuk ve onların velileri, kulüpler ve antrenörler dahil 7000’e yakın müşteri ile sona ermiştir”.

Oysa aynı günlerde aynı yerde, bu derneğin başkanı book ettiği otel odalarına kaç çocuk geldiğini ilan ediyor ve odaların tükendiğini yazıyordu. Birisi için sıfır UKD’li yazınca iyi güzel de, TSF Başkanı “senin UKD nedir” dese, verecek cevabın var mı?

Temel fıkrası gibi: Dernek Antalya’da tıpkı TSF gibi otel odası pazarlaması ve satışı yaptığı halde, rant üzerine yazılan bu dehşet cümleleri okuyabiliyoruz.

Üstelik TSF baştan aşağı yanlış olan bu uygulamada- kabul edelim ya da etmeyelim- bir yasal zemine sahip. TSF Otel organizasyonu yapabilir.

Oysa derneğin aşağıda göreceğiniz üzere buna yasal olarak izni yok.

6 – Buraya kadarı cehaletizm  kapsamında, tartışmak isteyenin vaktine kalmış. Bu grubun Türk Satrancının Gövdesi olduğuna inanan varsa ben şahsen kolaylıklar dilerim.

Ancak konunun çok ciddi bir hukuk hatta suç / ceza bağlamı var.

Şimdi, her dernek aidat toplar, zaten yasalar başka gelir elde etmesine izin vermiyor.

Ancak dernekler ticari iş yapamazlar. Örneğin özgeçmiş toplayıp, özel okullara eğitmen olarak pazarlayamazlar.

Falanca turnuva organizasyonu için bir otelde oda kapatıp bunu başvuran kişilere yönlendiremezler.

Dernekler yasa gereği, kazanç paylaşma amacı dışında kurulurlar.

Derneklerin ticari kazanç elde etmesi yani ticari iş yapabilmesi için iktisadi işletme kurması lazımdır. Aksi halde yapılan, hem ceza hukuku hem de vergi hukuku açısından sonuç doğurur.

4

Bir dernek:

a) İktisadi işletme kurmadan,
b) Bunu tescil ettirmeden,
c) İlgili faaliyetleri için gerekli diğer yasal izinleri almadan,

çocukların yer aldığı bir organizasyona konaklama konusunda aracılık yapamaz, bundan gelir elde edemez.

Şimdi bir üye, derneğin makbuz kestiğini söylüyor.

O makbuz, aidat makbuzu.

İktisadi işletmenin gelirat makbuzu değil güzel kardeşim.

İşte bu basit sebeple, bugün için bu dernek, yasaya aykırı eylem yapıyor.

Antalya’da çocuklara otel odası rezerve ediyor; adını bilmediğimiz Azeri ekolü hocalara kayıt dışı ders verme işine aracılık ediyor (Azeri ekolü lafı kendilerine ait), özel okullara ders verdirmek üzere özgeçmiş topluyor.

Yani ticari aracılık yapıyor.

Bunu yaparken muhtemelen çalışma izni olmayan yabancıları “Azeri Ekolü Hoca” tanımı altında prezante ediyor. Bunu facebook grubundan herkese açık olarak yapıyor.

Şimdi, eğitim verdiği / vereceği ilan edilen bu Azeri kişilerin yani yabancıların, “çalışma” izni yoksa durum vahim ile suç arasında bir yerlerdedir.

Çocuktan, eğitimden ve ruhsattan bahsediyoruz. Bunun Dernekler Masası ve İçişleri Bakanlığı tarafından görülmesi durumunda, soruşturulmaması mümkün değil.

Unutuyoruz ama bu ülke, bir satranç eğitmeninin eylemleri tahtında çok ciddi iki çocuk tacizi vakası yaşadı ve müsebbibi şu anda çocuk tacizi sebebiyle hapis cezası çekiyor.

Bir öğrenci velisinin, çalışma izni olmayan ve kim olduğu bilinmeyen, resmi izni olmayan kayıt dışı kişilere çocuğunu teslim etmesini isteyebilir miyiz? Ben şahsen istemem. İstememek de gerekir.

Burada TSF’nin de pısırıklığını bir tarafa bırakıp, çocuk eğitimi ve çocuk turnuva organizasyonları konusunda tekel konumunu hatırlaması ve duruma vaziyet etmesi gerekiyor.

Eğer bir baskı grubu, gönüllü örgütlenme veya dernek olacaksanız, sıfır noktasından başlayacaksınız.

Sıfır noktası ise hukuki mecburiyetlerdir maalesef.

7 – Türkiye’nin satranç sahasında mutlaka bir baskı grubuna ihtiyacı var.

Ama sırf böyle bir ihtiyaç var diye, cehaletle bezenmiş bir grubun satranca el koyması “Argumentum Ad Ignorantiam”dır.

Ben bu yüzden, bu derneğin üyelerinin yol yakınken kaçmalarını öneririm.

Ha bana kalırsa Mukaddes teyzenin “notasyon tutmamak etik değildir” mealindeki muhteşem yazılarına bayılıyorum (ben kural sanıyordum şahsen) ama bahsettiğimiz konu, satranç, çocuk, kayıt dışılık, çalışma izni olmayan yabancılar, izinsiz yapılan otel aracılık hizmetleri falan.

Uzamasın diye başkan beyin dillere destan kabadayı üslubuna girmiyorum.

Ama çok net olarak şunu söylüyorum, bu ülkede bir baskı grubuna ihtiyaç var, ama cahillikle harmanlanmış bir rant girişimine yok.

Olsaydı zaten TSF’den memnuniyetimizi defalarca ifade ederdik.

Malum, kimse aslı varken replikasını almaz.

1

Dipnot: Nisan – Mayıs 2019 dönemindeki zorlu mesleki program ve buna eklenen birkaç seyahat sonrasında Haziran başında somut bir sahada yazacağım.

Bu kere eleştirileri dikkate alıyorum. Evet, ismim, soyadım, kimlik numarası, sevdiğim bayan tenisçinin adı, Cliff Burton’un rahmete kavuşmasından sonra Metallica’dan niçin haz etmediğim, hepsi ilk yazıda emrinizde olacak.

Adı ve içeriği ise ciddi: “Satranç ve Hukuk”.  Halka ve yorumlara kapalı, eskilerin tabiri ile münzevi.

Burası kapalı kalacak, o başka bir mecra olacak. İçeriği ise o hep bildiğiniz kirli Mojo Jojo’dan azı veya fazlası değil.

2 Haziran 2019… Umarım 🙂 .

Argumentum Ad Ignorantiam’ için 5 yanıt

  1. Mojo Jojo yeniden dönüş yapmış. Mutlu oldum.

    Canımın yandığı dönemlerde bazen kantarın topuzunu kaçırdığım oldu elbette ki. O dönemlerde Mojo da beni sayfasına misafir edip kendisine göre haklı eleştirilerini yaptı. Haklı mı değil mi tabi ki takdir kendisinin. Ancak bizim buralarda “Bekara eş boşamak kolaydır.” diye bir tabir vardır. Nereden bilsin benim o anki psikolojimi. O psikolojiyi ancak yaşayan bilir.

    Sayın Mojo eleştirdin eleştirmesine de;

    Tahkim Kurulu’ nun karar vermesi sonrası karar 4 yıl gerekçesiz yerine getirilmediğinde susup oturmam mı gerekiyordu?

    “BACI” dedim disipline sevk edildim, susmam mı gerekiyordu?

    “Antrenör” değilim diye iki CİMER başvurusu ile uyarmama rağmen “Sen Antrenörsün” dediler ceza verdiler, susmam mı gerekiyordu?

    Ceza yanış veriliyor dedim “Türkiye Eskrim Federasyonundan …. Tarih ve ….. Sayılı yazı ile görüş aldık, cezanı onadık dediler.”, susmam mı gerekiyordu?

    Yani ben eleştirin yanlış desem de yaşamadığın için nereden bileceksin ki doğru mu yanlış mı olduğunu?

    Her şeye rağmen bazen ben dahil birilerini üzsen de, yanlış bilgi ve tespitlerin olsa da iyi ki varsın bu sahipsiz Satranç Dünyasında.

    Dönüşüne samimi olarak sevindim.

    Son bir sorum daha olacak. Cevaplarsanız mutlu olurum. Yukarıdaki yazınızda “TSF Otel organizasyonu yapabilir.” Cümleniz dikkatimi çekti. Kusura bakmayın Sayın Mojo ama bu hiç de altyapısı olmayan bir iddia olmuş.

    3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanuna, 5105 sayılı Kanunun 2. maddesiyle eklenen Ek 9. maddesinin birinci fıkrasında, federasyonlara talepte bulunmaları durumunda Merkez Danışma Kurulunun uygun görüşü, Genel Müdürlüğün bağlı olduğu Bakanın teklifi ve Başbakanın onayı ile idari ve mali özerklik verilebileceği ve aynı maddenin on üçüncü fıkrasında ise özerk federasyonların tüm gelirlerinin her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduğu hükme bağlanmıştır. Ancak…. Diyerek devam ediyor bu açıklama.

    Türkiye Satranç Federasyonu talepte bulundu mu bulunmadı mı bilemiyorum. Ancak açıklamanın ilk bölümü Federasyon yetkililerini çok heyecanlandırmış olacak ki Ancak kelimesinin devamını okumaya dahi gerek görmeden uzun yıllardan beri “Biz her türlü vergi ve harçtan muafız.” Böbürlenmesi ile ticari faaliyetlerini başlatmışlar ve günümüze kadar da sürdürmüşlerdir.

    Peki Ancak kelimesi sonrası ne deniyor?

    “Bağımsız Federasyonlar ana statülerinin 36. maddesinde sayılan gelirleri dolayısıyla 3289 sayılı Kanunun Ek 9. maddesinin on üçüncü fıkrası uyarınca kurumlar vergisinden muaf tutulacaktır. Ancak federasyonlar bu gelirleri dışında devamlılık arz eden ticari, sınai ve zirai faaliyetlerinin bulunması halinde oluşacak iktisadi işletme nezdinde kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi gerekmektedir.” denilmektedir. Nitekim Kick Boks Federasyonu’nun talebi üzerine Gelir İdaresi Başkanlığınca verilen 06/02/2012 Tarih ve B.07.1.GİB.0.01.55-130-5 Sayılı Özelge de de aynı görüşü teyit eder niteliktedir.

    Federasyon gelirleri mi? Kendi Ana Sözleşmeleri Madde 36 da aşağıda verilmiştir. Yaptığı iş sadece Otel rezervasyonuna yardımcı olmak değil resmen süreklilik arz eden ticari bir faaliyet olup “İktisadi Teşekkül” gerektirmekte ve devlete de bundan dolayı vergi vermek zorundadır.

    Görüşünüzü merakla bekliyorum.

    Selam, saygı ve sevgilerimle.

    Madde 36;
    (1) Federasyonların gelirleri şunlardır:
    a) Genel Müdürlük bütçesinden ayrılacak pay,
    b) Genel Müdürlük bütçesinden altyapı ve eğitime ilişkin projelerin desteklenmesi için aktarılacak kaynak,
    c) Kişi ve kurumlardan alınacak katılım payı,
    ç) Tescil ve vize ücretleri ile transferlerden alınacak pay,
    d) İtiraz ve ceza gelirleri,
    e) Milli müsabakaların radyo, televizyon ve internet üzerinden yayınından elde edilecek yayın hakkı bedelleri,
    f) Reklam ve yayın gelirleri,
    g) Sponsorluk gelirleri,
    ğ) Yardım ve bağışlar,
    h) Müsabakaların televizyon, radyo ve internetten yayınlanmasıyla ilgili yapılacak sözleşmelerden alınacak %10 dan az olmamak üzere pay ile resmi veya özel ulusal müsabakaların televizyon, radyo ve her türlü yayınlarından elde edilecek gelir,
    ı) Spor salonu kulüp ve diğer kuruluşlardan alınacak katkı ve tesis yeterlik belgesi ücretleri ile aidatlar,
    i) Kulüplerden alınacak liglere katkı payı,
    j) Başvuru ücreti, aidatlar, tescil ve benzeri gelirler,
    k) Kulüplerin oynadıkları müsabaka hasılatlarından alınacak pay,
    l) Reklam, hediyelik eşya satışları ve isim hakkı gelirleri,
    m) Mal varlığı gelirleri, bu değerlerin devir, temlik ve satışından elde edilen gelir,
    n) Organize edilecek turnuvalar, kurslar, eğitim klinikleri, kamplar ve kulüplerin spor okullarından elde edecekleri gelirler,
    o) Faiz gelirleri,
    ö) Yasal mevzuata uygun olarak düzenlenecek bahis ve şans oyunlarından elde edilecek gelirler,
    p) Kira ve işletme gelirleri,
    r) Federasyon başkan adaylığı başvuru ücretleri,
    s) Yasal olarak yasaklanmamış diğer benzeri gelirler.

    Beğen

    1. Yorumunuz için teşekkür ederim, dilim döndüğü kadar sondan başlayayım.

      TSF vergi ve harçtan muaf değilse (bir YMM daha sağlıklı cevap verebilir) ayrıca olağanüstü beceriksiz değilse (bakın buna da ben cevap verebilirim) ilgili birimlerden mukteza yani uygunluk görüşü alır ve faaliyetini icra edebilir. Bunun yanında frenklerin ‘clearance’ dedikleri bizde de muvafakat tarzı bir ‘üst idari izinle’ ticari organizasyon yapılabilir fikrindeyim. Yani TSF kökte bir legal basis’e sahip, ancak bunun bugün için ne olduğunu yani güncellemesini göremiyoruz.

      Diğer taraftan konuştuğumuz kurum TSF. Hani ciddiye alsak Şubat 2017’de ‘akademik kartopu’ yönetimi ile tarih yazacaklarını beklememiz gereken birilerinden bahsediyoruz. Şimdilik iki yıl geçti, üyelerinden biri sayfasına Ukrayna’dan striptiz bar resimleri koyuyor, diğerleri de herhalde küresel ısınmaya tabi olup hava döngüsüne karıştılar.

      Ama yine de makul kurumsal bir yapı, mevzuatın “ancak” çekincesi ile düzenlediği konuda, ana düzenlemenin ne dediğine bakar. Burada teknik olarak haklı görünüyorsunuz. Cimer veya Meclis nezdinde dilekçe hakkı kullanılabilir. Sıkıcı gibi görünse de ciddi ve ucu açık bir konu, keşke bunlar tartışılsa.

      Buraya kadarı hukuk veya muhasebe tekniği ile ilgili. Ancak olayın ahlak ve mantık yönü var. Ben bireysel olarak Antalya saçmalığının en başından bugüne hep karşısında oldum, bunun doğrudan bir rant ve haksız menfaat kapısı olduğunu ileri sürüyorum.

      Çok kolay illegaliteye dönecebilecek uygulamaları dayatıp şöhreti dünyayı tutmuş 🙂 bizim yöneticilerden Mahatma Gandhi olmasını bekliyoruz. Oysa hepimiz biliyoruz ki Antalya organizasyonlarında komisyon, iltimas (standlar), kamu kaynaklarının kötüye kullanılması ve en hafifinden “kayıt dışı ekonomi” dönüyor. Bu yüzden bizim Türko sistem, Mahatma değil, Indira üretiyor.

      Bu sizin de çok sevdiğiniz 🙂 Ali Nihat bey tarafından getirilen bir ölçek ekonomisi. Bu ülke satrancına yapılan en ağır ihanet bana göre.

      Dünyada birçok ekonomik hareket, ilk getirdiği rant (köpük) üzerinden büyük heyecanla karşılanır. Sonrasında bu hareket bir akıma döner ve basitçe ilk girenler kazanır. Ama kritik olan şudur, bu akım “sustainable” yani “belli düzeyin altına düşmeden sürdürülebilir” değilse, çöker. Çöktüğünde de altında, son girenler kalır. Bizim durumumuz şu anda bu.

      Günümüzde bu organizasyon sistemi çöktü, çünkü kurulan sistem sürdürülebilir değildi, şişmek üzerineydi. Bir kitleyi hiçbir şey vermeden sadece illüzyonla ilelebet kandıramazsınız. Bu nedenle bugün TSF teknik iflas halinde. Bu nedenle mali genel kurul 3 dakikada bitiyor. Bu nedenle TSF’nin hiçbir hesabı kamuya açık değil.

      Ben bu organizasyonu hukuka uygun yapıp bırakın kar etmeyi, sıfır getiri ile bitirsem, bunu yedi cihana ilan eder ve model olarak FIDE’nin önüne koyardım. TSF koyamıyor, çünkü içi illegaliteye, dışı iflasa bakan bir yapı bu.

      İnsanlar bunu tartışacaklarına ve zavallı çocuklarla kara kış ortamında vakit geçirip annelik babalık yapacaklarına, kolayına kaçıp bu kirli organizasyona itiyorlar.

      Günümüz instagram anne babaları için durum harika. Beş bin lira ver, anneliği ihale et. Çocuk dırıltısını, sosyal evente dönüştür.

      TSF için harika, gözü açılmamış avanaklardan para topla.

      Stand açıp bu “sürdürülemez” ekonomiden medet uman üretici için “eh işte”, çünkü bu da olmasa iyice çökecek.

      Böylece adı konmamış istismar birden genel kabule dönüşüyor ve bir kişinin aklına şu soru gelmiyor: Kışın göbeğinde buraya niye geliyoruz; bu paraları niye döküyoruz? Bunun sonucunda ortaya çıkan ne?

      Mesela 2019 turnuvasından bana bir tane çocuk hikayesi söyleyin? Hakir gördüğümüz İran ve Hindistan dünyaya neredeyse ayda bir 15 yaş altı deha sürerken, bu yılki jet-set organizasyon, bize hangi başarı hikayesini yazdı?

      Antalya turnuvaları, velilerin ve bürokratların çocukları istismar ettiği turnuvalardır. Dikkat edin yıllardır buradan hiç bir yetenek hikayesi çıkmıyor. Her yerde açık büfe zıkkımlanan veli fotoğrafı, veli hikayesi, veli organizasyonu, veli selfiesi, yönetici fotosu, yönetici plaketi, yönetici eli sokulan satranç tahtası.

      İşte bu yüzden, çocuklar adına kurulup da kısa sürede bu kara ekonomiye uyum sağlayan bir yapıyı yani Gönüllüler Derneğini savunmamı kimse beklemesin. Bu derneğin kuruluş amacı çocuklarsa, Antalya sisteminin yıkılması için mücadele ederdi. TSF’yi hanutçulukla suçlayıp, yan sokakta başka bir otelde aynısını yaparak değil.

      Son olarak, sistemin bittiğini ve kısa orta vadede iflas geleceğini düşünüyorum. Hatta eminim.

      İflas öncesinde de satrancın, akıl oyunları gibi bir ihanete sokularak briç, mangala, robotix gibi üçüncü sınıf unsurlara eklemleneceğini tahmin ediyorum. Gelecek sene bunu konuşacak olursak, muhtemelen adı TSF değil ‘Akıl Oyunları Federasyonu’ olan, başına da falanca partinin Sarıyer ilçe başkanının kayyım atandığı bir şeylerden bahsedeceğiz.

      Saygılarımla.

      Beğen

      1. Gerek genel yazınızdaki ve gerekse yukarıdaki cevabi yorumunuzda ANY’ i sevgimden ve hatta korkumdan söz ediyorsunuz. 🙂 Önce sevgi ve saygı kısmını açıklayacak olursam, 1975 yılından beri Kayseri’ de spor (Kulüp) yöneticiliği yapan biriyim. Türkiye Hentbol Süper Liginde yer alan ve Avrupa Kupalarında ülkemizi temsil eden Kayseri Rainbow Spor Kulübü kurucusu, aynı isimli firmanın sahibi ve Kulüp Başkanı yeğenimdir. Yani Kulüp aile kulübümüzdü. Kulübün kendi otobüsü veya uçakla sağladığı ulaşımla her 15 günde bir dahil olduğu deplasman müsabakasının 15 günlük maliyeti TSF nin Türkiye Şampiyonası organize maliyetine eşdeğer düzeydeydi. Yerel Yönetimlerden özellikle antrenman için fiziki ortam desteği bulunamayınca geçen yıl Merzifon Belediye Spora devredildi.

        2000 Yılında Kayseri’ de yapılan Masa Tenisi Türkiye Şampiyonasının 6 adet olimpik masa hediyesi dahil sponsorluğunu üstlenen biriyim. Hali hazırda da Türkiye Voleybol 2. Liginde mücadele eden bir takımı olan ve amatör liglerde 2 voleybol takımı daha bulunan, değişik dönemlerde 32 branşta sporcu yarıştıran, günümüzde ise satranç dahil onlarca branşta aktivitelerini sürdüren Sahabiye Spor Kulübünün Yönetim Kurulu üyesiyim. Birkaç dönemdir uzak durduğum Satranç Branşı için bir iki ay öncesinde ilimiz antrenör ve sporcularının “Kulüp bulamıyoruz, çocukları kulübünüz adına yarışlara dahil edebilir miyiz?” talebi üzerine Kulübümüz Satranç Branşı onlara tahsis edilmiştir.

        Yani işin özeti sadece Satranç değil sporun her türünün ve gençliğin emrindeyim. Katkı sağlayan ANY dahil, eleştirilerine maruz kalsam da Atalık dahil, içlerinde olmasam ve zaman zaman özelden veya genelden sert eleştirilerde bulunsam da SGD li yöneticiler dahil, Federasyon Yönetiminde tek tük de olsa bazı kişiler dahil, hatta ve hatta yazılarınızla olumlu veya olumsuz katkı sağlayan SİZ BİLE dahil 🙂 olmak üzere yeter ki art niyetli olmasın herkese saygım da sevgim de sonsuzdur. Satranç branşına katkı sağladığına inandığım ANY de bu kategoride olup, kendi döneminde de ve hatta günümüzde de eleştirilerimi esirgemediğimi neden bizzat kendisine sormaz bana iftira atarsınız anlam veremiyorum. Haydi kendisine sorun isterseniz.

        ANY Başkana sürekli söylediğim ve bundan dolayı da bana sürekli sitem ettiği bir cümlem var “Sizin Satranç Camiası”. O da bana “Ya Hocam neden sen kendini dahil etmiyorsun, neden sürekli dışarıdan olduğunu ima ediyorsun?” sitemini yapar.

        Ben kendimi bu camianın içerisinde hasbelkader 2008 yılında kızım aracılığıyla buldum ve girer girmez şoke oldum. Çok çok farklı geldi bana. Haksızlığa uğradığıma inandım ve bedelini aramaya başladım. Hakkımı da alınca devamı yok bilesin. Yarın haydi Federasyon Başkanısın desen dönüp bakmayacağımı da bilmeni isterim. Herkese saldırını eksik etmez oldun ancak lütfen kişileri analiz edip öyle saldırını yap istersen. Hoş olmuyor.

        Federasyonun İktisadi Teşekkül mecburiyetine gelince. Gelir İdaresi başkanı dahil, Vergi Denetim Kurulu Başkanı dahil bir çok kişi ile bizzat görüşüldü bu konu. Haklısın deniliyor ancak hiçbir mevzuat maddesi ile açıklanması yapılamadan HIFZ ETTİK kelimeleri ile ipe un seriyorlar. 2016 Ocak ayından beri BİMER ve CİMER üzerinden en az 10 yazılı başvuru havada bekletiliyor. Hani O Devlet içerisinde Devlet yapılanması var ya o Devletin iliklerine kadar işlemiş ne yazık ki söküp atılamıyor. Biz de hele bunlar kayda girsin düşüncesiyle hala alt yapı oluşturup gününün gelmesini bekliyoruz çaresiz. Yani ben Ankara da Devletimi bulamıyorum ne yazık ki. Bu gün yoğurt beyaz yazılsa, oradan ne yazık ki yanılıyorsunuz yoğurt siyah cevabının geldiği günleri yaşıyoruz. Gün ola harman ola demekten başka yol bulamıyoruz bu günlerde. Tıpkı SİZİN de birlikte yola çıkıp, şu anda suyun gözünde olan dostlarınızın sizin yüzünüze bakmaması gibi sayın MOJO :).

        Kim ne derse desin yazdığınız yazılarınız içerisinde kalıbımı bastığım bazı cümleleriniz olduğu için bu camiada kalın ve yazın diyorum. “İflas öncesinde de satrancın, akıl oyunları gibi bir ihanete sokularak briç, mangala, robotix gibi üçüncü sınıf unsurlara eklemleneceğini tahmin ediyorum.” Cümleniz katıldığım son cümleniz ki özellikle bu camianın (ANY yine bu camia kelimesine sitem edecek.) sağlık raporu direnci başta olmak üzere birçok hatası SİZİ OYUN STATÜSÜNE İTECEK haberiniz ola.

        YİNE 🙂 Herkese selam, saygı ve sevgilerimle.

        Beğen

  2. Valla benim yazımın konusu bir derneğin, yasaya aykırı iş yapmasıydı.

    Gelen cevaplar şu ana kadar günümüzde karşı karşıya kaldığımız akıl hastalığını gösteriyor.

    Biri “mezarından niye çıktın” diyor, diğeri “2020’de olimpiyat yapacağım diyor”, üçüncüsü “vakıf kuracağım diyor” (kira parası toplayamadığı için ağlayan adam neyin vakfını kuracak acaba), bir başkası “niçin logosunda chees lies and films yazıyor” diye soruyor.

    Bakın nezaket ilişkileri çerçevesinde, bana, selam yazmaktan korkan birisiniz. Şu yazınızda bile “herkese selam” diyerek düştüğünüz zavallılık içler acısı. Ben islamcı falan değilim ama sizin anlayışınızın en azından selam esirgememek olduğunu biliyorum. Ama lümpenleşmek bu maalesef. Camianın dışındasınız (satranç bilmediğinize göre de hep öyle kalın) çok vasat, herkesin yapabileceği basit faaliyetlerinizle “spor adamıyım” imajı çizerek yazıya başlıyorsunuz ama selam vermekten korkuyorsunuz.

    “Tıpkı sizin de birlikte yola çıkıp, şu anda suyun gözünde olan dostlarınızın sizin bakmaması gibi” demişsiniz.

    Ha. Doğru.

    Ben yola Ali Nihat beyle çıktım, Gülkız hanımla devam ettim, Aşkın Taşan’la konferansa katıldım, Cem beye plaket verip, Yusuf Doğruer’le kafa çektim, Kıyasettin bey köfte yedirdi, İzmirliler midye ikram etti, zatı aliniz de akıl dağıtıyorsunuz. Şu anda tek dostum Mukaddes teyze, ayrıca sizin gibi kelimeleri dikkatle seçersem Ali Nihat’ın beni af edeceğini ve “yürrüüü kim tutar seni” diyeceğini bekliyorum.

    Yahu benim rutin bir hafta içinde, sadece farklı milletlerden dostlarımla kurduğum iletişim, sizin on yıldır basit bir konu için döktüğünüz gözyaşından fazladır. Siz dünyayı Kayseri’den, insanları da böyük başganınızdan ibaret mi sanıyorsunuz?

    Muhatabınıza doğrudan selam vermeyi öğrendinizde beklerim.

    Selamlar.

    Beğen

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.